Aynı coğrafi bölgede bulunmalarına, komşu olmalarına rağmen,
Giresun ve Trabzon birbirlerinden hem ağız özellikleri hem de diğer halk
kültürü unsurları bakımından epeyce farklıdırlar. Ortak olan yanlarından biri
ise her iki yöremizde de mani söyleme geleneğinin bugün de az çok canlılığını
muhafaza etmesidir. Çalışmamızın bu bölümünde Giresun'da mani söyleme geleneği
ve Giresun manilerini tanıtmaya ve bunlardan, sosyal hayatın çeşitli yönlerini yansıtan örnekleri sunmaya çalışacağız.
Giresun, adını aldığı söylenen kirazı, ekonomisinin temelini teşkil eden findığı, Doğu Karadeniz bölgesinin
vazgeçilmez nimeti karalahanası, bugün de vazgeçemediği mısır darısı,
hamsisi, balığı, oldukça bol yağmuru, engebeli arazi yapısı ve bu arazide
birbirinden yüzlerce metre uzakta, herkesin kendi tarlasının başına kondurduğu
evlerden meydana gelen dağınık köyleri, Ağustos ayında bile gece yün yorgana
ihtiyaç duyuran, tertemiz havası billur gibi sularıyla, nefis etleriyle Kümbet, Bektaş yaylaları ve daha nice nice
güzelliklerivle yeşille mavinin kucaklaştığı bir yöredir.
Daha dün diyebileceğimiz çok yakın bir zamana kadar
Giresun'da yaşamaya devam eden binlerce yıllık geleneklerden ne yazık ki çok azı günümüzde ayakta tutulmaya
çalışılıyor. Birçoğu teknolojik gelişmenin, yanlış, Batılılaşmanın
kurbanı oldu.
Özellikle son otuz yıl
gelenekler açısından tam bir yıkım oldu. 1962'lerde bağlayan Almanya
gurbeti, bir anda yüzlerce kişiyi hiç tanımadığı,
hatta adını bile duymadığı bir
kültürün içine attı. Önce başlarında kenarı tüylü, fötr şapkaları,
cicili bicili elbiseleri ve omuzlarında, o günlerde pek az kimsenin sahip
olduğu fotoğraf makineleri ve sesleri sonuna kadar açılmış teypleriyle
yadırgansalar da, adına "Almancı" denilen bu gurbetçiler bir süre sonra
getirdikleri hediyeler ve artan alım
güçleriyIe kendilerini topluma kabul ettirdiler. Bu elbette sadece Giresun için değil Anadolu'nun büyük bir bölümünü etkileyen
bir olaydır. Ama Giresun, tıpkı diğer toprağı az, endüstrisi yetersiz yöreler gibi daha fazla göç vermek
zorunda kalmış, Batı kültürü sandığı bozulmuş kent yaşantısının çok kötü
kopyalarıyla ilk ciddi tanışması da bu şekilde olmuştur.
Araştırmacıların, manilerin söylenmesine vesile olur dediği
bu yöredeki darı ekme; ot, fındık, odun taşıma; darı, ot, fındık ayıklama,
toplama gibi daha pek çok isin
yapılış tarzı artık değişmiş, çoğu makineleşmiştir.
Önceleri, bu bölgenin en
önemli tarım ürünü olan darının (mısır) ekimi, çapalanması, toplanması,
taşınması ve ayıklanması hep imece ile yapılırmış.
Ekim için tarlanın bellenmesine Eynesil'de ,"kazma kazmak " diyorlar.
Bu iş yapılırken imeceye katılanlar tarlada bir sıra oluşturuyorlar, kemençenin
ezgisine uygun bir ritimle, tıpkı eski kadırgalardaki
kürekçiler gibi, hep birlikte çalışıyorlarmış. Kemençeyi çalan aynı
zamanda türkü de söylüyormuş.
Bugün artık bunların çoğunu göremiyoruz. Geniş arazilerde bu
işi traktörler, onun giremediği yerlerde ise yevmiyeci denilen işçiler yapıyor.
İnsan gücüne bağlı, toplu çalışmayı gerekli kılan yukarıda saydığımız işlerin hemen hepsinde ve benzerlerinde
de durum aynıdır.
Yöre insanını en çok uğraştıran fındık ayıklama işi, artık, onlarca genç kızın gelinin, hanımın gecelerce
çalışmasını gerektirmiyor. En fazla mahsül alanın isi patos makinesiyle
birkaç saatte bitirilebiliyor. Mısır ya da bu bölgedeki adıyla darı artık
eskisi kadar ekilmiyor ve bu yüzden de
soyulması için imecelere gerek duyulmuyor.
Bugün çok az işte ve çok
küçük gruplar halinde gördüğümüz imeceler,
biraz önce de belirtildiği gibi, diğer halk edebiyatı unsurları ve özellikle de
maninin çoğalıp yayılması için çok önemlidir. Onun kadar önemli olan bir
başka gelenek de "evlenme"dir. Bir başka çalışmamızda detaylı olarak anlatacağımız yöre
düğünlerinde atma türkü (veya mani) vazgeçilemez bir unsurdur. Gençlerin tanışmalarından
başlayarak söz, nişan, düğün ve düğün sonrasında hep bunlar kullanılır. Genç
kız,varmak
istemediği ama peşini bir türlü bırakmayan, laf anlamayan delikanlıya kesin kararını bir mani ile bildirir:
Çitimi çit ederim
Ucunu fit ederim
Senin gibi oğlanı
Kapımda it ederim
Şehir merkezlerinde tamamen salonlara taşınan ve
çoğunlukla, pop, caz, arabesk gibi müziklerin tercih edildiği, bazılarında
kemençe, davul zurna gibi yöre çalgılarının
ancak bir çeşni olarak bulundurulduğu bu düğünlerde de artık "atma
türkü"ye ve onun ham maddesi diyebileceğimiz
"mani'ye fazla ihtiyaç duyulmamaktadır.
Köy düğünlerinin de
bundan çok farklı olduğunu düşünmek pek doğru olmaz. Orgun, gitarın
gidemediği bu yerlerde bu işi teypler üstlenir.
Düğünlerde, en son çıkmış, kasetlerdeki parçalar çalınır.
Sadece sahile oldukça uzak, kısmen kapalı sayılabilecek bölgelerde durum biraz farklıdır. Bu tip
köylerde yeninin yanında eski de muhafaza edilmektedir. Buraya kadar
anlattıklarımızla çizdiğimiz tabloda kara rengin hâkim olduğunun farkındayız. Bütün bunlar geleneklerin ve onlara bağlı olarak bütün folklor mahsullerinin unutulduğu
veya terkedildiği anlamına gelmez. Üstelik Umay Günay'ın da bir yazısında
belirttiği gibi bütün bu değişiklikleri, yozlaşmaları ve yok olmaları bir ölçüye
kadar tabii saymak gerekir: "Folklor hadiselerinin yeni hayat tarzımız
içinde değişmeleri, bir ölçüde
kaybolmaları, bu mahsullerin tabiatları gereğidir, bunları zorla yaşatmak mümkün değildir. Bugünkü ve dünkü
durumlarını derleyerek, arşivlemek, müzeler kurarak dondurulmuş, olarak
gelecek nesillere aktarmak kadar, Kalevala örneğinde olduğu gibi Cumhuriyet
kültürünün, sanatının ve yaşama tarzının şekillenişi içinde kazandığı ağırlık
oranında, verdiği ilhamla Türk kimlik ve kişiliğini muhafaza edebileceğiz."
Canlı olan folklor, bünyesindeki bir unsuru bırakırken, eğer
ihtiyaç varsa, onun yerine koyabileceği ve kendi değerleriyle uzlaşan, uyuşan başka birini üretir. Elbette bunlar da
halkın malıdır. Alınan ister yabancı, ister yerli olsun, önemli olan onun
kullanılış biçimi, milli kültür içine sindirilmesi, taklit olmaktan
kurtarılabilmesidir.
Giresun manilerinin büyük bir kısmı, artık araçlarla çıkıldığı için
yayla yollarındaki konaklamalarda söylenmeseler de, törenleri büyük ölçüde değişmiş yayla şenliklerinde yine de yer almakta;
düğünlerde, bayramlarda; yöre televizyonları ve radyolarında yapılan
mahallî programlarda ve eski büyüklüğünde olmasa da minyatür imecelerde
söylenmektedirler.
Baştan beri mani dediğimiz bu türü
Giresun yöresinde, bu adla aramaya kalkarsanız bulmakta güçlük çekersiniz. Mani
terimini bilen ve kullananlar daha
çok şehirlerde, kasabalarda yaşayan ve az-çok tahsilli olanlardır.
Bunların dışında kalan kesimlerde, özellikle köylerde halk arasında mani
terimini bilen ve kullananların yok
denecek kadar azdır. Bu yörede bu tip
ürünler için en çok kullanılan terim "türkü" dür.
Söylendiği yere ve ezgisine göre yakma türkü, hava, güllüklük havası, imece
havası, hane, atma, atışma v.s. gibi adlar alır. Anı metnin, hem yakma
türkü, hem de uzun hava veya kısa oyun
havası şeklinde, farklı ezgilerle söylenmesi mümkündür.
Ezgilerini ve halkın onlara verdiği bu adları bir yana
bırakır, sadece yapıyı dikkate alırsak, bunların hepsinin, halk şiirinin en
eski türü kabul edilen mani veya mani katarlarından meydana geldiğini görürüz.
Rize yöresinin aksine Giresun ve Trabzon'da daha çok maninin a
a b a şeklindeki kafiye örgüsü tercih edilmektedir. Bizim bu çalışma
için seçtiğimiz dörtyüz kadar manide çok az bir bölümünde x a x a kafiye
örgüsü kullanılmıştır.
Mısra sayısı dördü geçen mani tipine
ise rastlayamadık.
Giresun
manilerinde de çoğu zaman birinci ve ikinci mısralar mısralara hazırlık
mahiyetindedir. Asıl söylenmek istenen son iki mısrada söylenir. Bundan,
birinci ve ikinci mısraların tamamıyla anlamsız
olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Aslında bu mısralar son iki mısra için çok
güzel bir fon oluştururlar. Bu yüzden de en güzel, en etkili maniler
dört mısra da güçlü olanlardır.
Katar oluşturan manilerin bir
kısmında baştan sona kadar ayni konu devam eder. Bu türkülerde
çoğunlukla birinci mısralar ya aynen tekrar
edilir veya sadece bir bölümü değiştirilir. Çalışmamızın metinler bölümüne aldığımız "yayla " sözü ile
başlayan on dokuz maniden on tanesinin
"Yaylanın çimenine" şeklinde başlaması buna bir örnek olarak gösterilebilir.
Dil yönünden ele aldığımız zaman,
Giresun manilerinde de yöre ağzının
bütün özellikleriyle korunduğunu, hatta aşağıdaki örneklerde de görüleceği gibi, başka bölgelerde de yaygın bir
şekilde söylenen bazı manilerin bu yörenin ağız özelliklerine uydurularak ve az-çok değiştirilerek söylendiğini
görürüz.
Fındık dibi sazıcık
Sular akar azıcık
Ben yârime gül demem
Gülün ömrü azıcık.,
Derelerde
saz olur
Gül
açılır yaz olur
Ben
yarime gül demem
Gülün
ömrü az olur
İnceden gel inceden
Süpürgesi yoncadan
Esirgerim ben yâri
Yerdeki goncadan
Süpürgesi
yoncadan
Gayet
beli inceden
Ben
seni sakınırım
Yerdeki
karıncadan
Halkın kullanacağı dil bütün özellikleriyle
manilerde görülür. Bu nedenle
manilerde yer yer alkış ve kargışlarla argo sözlere de rastlanır.
Mendilimin
uçları
Çıkamam
yokuşları
Ne gader
gahbe imiş
Hau köyün
gençleri
Tıpkı diğer Anadolu manilerinde olduğu gibi Giresun manilerinde de başta
sevda olmak üzere hemen her tema işlenir ve bunların
hepsi de sevda ekseni etrafında sıralanır. Sosyal hayatla ilgili gelenek
ve görenekler, adetler, inanışIar, yaşayış tarzı, gurbet, ayrılık, ölüm, evlenme ve başlık parası, bütün yönleriyle
aile, kaynana, kaynata, gelin v.s gibi hemen her şey ve bütün duygular işlenir.
Giresun manilerinde bunların nasıl işlendiğini birkaç örnek
vererek gösterelim.
Sevgili çok yücedir, çok değerlidir. Âşık, onun kendisinin ölmesi halinde bile üzülmesini istemez, onun
yüzünü sararmış, görmeye tahammül
edemediği için sıtmasını bile kendisine vermesini ister.
Saatimi satmayın
Isgatıma
kalmayın
Benim yarim cahildir
Söyletip ağlatmayın.
Garşıda görüniirsün
Gırmıiz ı biiriinürsün
Isıtmayı bana ver
Sen sari
göriinürsün.
Bütün Doğu Karadeniz insanı için hayatın bir parçası olan gurbet ve onun
getirdiği ayrılık, hasret Giresun manilerinde de çok sık işlenir. Uzak yerin
sevdası bile istenmez.
Dere
akıyi dere Mendilim benek benek
ki daştan bi yere Kıyısı
çarkıfelek
Başımı
bağladılar Elleri sevindirdin
İstemedüğüm yere Bende
mi şaştın felek
Su bağladım pirince Tasa koydum reçeli
Akıyu ince ince Gel içeri içeri
Güzellik neye yarar Gara gözlü minem
Gaderin olmayınca Böyle imiş tecelli
Ayna attım denize Sevdalık ince maraz
Geliyu yüze yüze Yürek
yakar can almaz
Gıymetimi bilene Sevda halinden bilen
Beş yüzeyim beş yüze Gızından para almaz
Sevdiğini almayanların, sevdiği kendine yüz
vermeyenlerin, yitiğini bulamayanların, çaresiz dertlere düşenlerin son çare
olarak üfürükçülere, falcılara gittiği,
muskalar yazdığı hep bilinir. Sosyal hayatın diğer problemleri gibi
bunlar da manilerde yer alır.
Dul garının fendine Ben geyemem geyemem
Buyurdum efendime Gayseri dokuması
Çok musgalar yazdurdum Geçti
mi yarim sana
Yakamadum gendüme Ellerin okuması
Manilerde, zaman
zaman açık-saçık sayılabilecek söyleyişlere de rastlanır. Normal zamanlarda
toplumun baskısıyla gizlenen, açıkça söylenemeyen duygular ve arzular bu
manilerde açığa vurulur.
Eğil gırannar eğil Ateş olduk ocaktan
Sevdğümü göreyim Yanıyom
sıcaktan
Gel otur gucağıma Ölecegim
sevdiğim
Perçemini öreyim Gandur beni gucaktan
Gurbetteki
insanın sıladan cevabını beklediği bir sürü sorusu vardır. Yavuklusuna,
eşine, anasına, babasına bunları, mektubunun kenarına iliştirdiği bir iki mani
ile sorar.
A mektubum var da gel
Haberim al da gel
Bir idik iki olduk
Üç olduk mu sor da
gel.
Aşağıdaki manide Giresun'un en önemli ürünleri fındık
ve kirazdan söz edilir. Asıl anlatılmak istenen, bu manide olduğu gibi, sevda,
yalnızlık, ayrılık olsa da, birçok maninin hazırlık mısralarında, yöre ile
ilgili daha pek çok bilgiye de rastlanır.
Kirezi data
duta
Fındığı sata sata
Yarim sırtırn
ağırdı
Yalınız yata
yata
Araç-gereç, ev eşyası, giyim-kuşam ve benzeri daha birçok şey
de manilerde yer alır. Bütün bunlardan hareket ederek toplumdaki değişmeleri ve
gelişmeleri takip etmek mümkündür.
Yeni
geldim yayladan Ayağında
takunya
Fındık
toplarum daldan Gel atlıya
atlıya
Ben yarimi tanırım Baban
seni verecek
Alaca peştambaldan Boynu
gravatlıya
Sözlülerin veya nişanlıların alenen buluşup görüşemedikleri
dönemlerde bu iş gizli yapılır, gecenin ilerlemiş saatlerinde sevgilinin evine
gidilir, ya pencereden konuşulur veya durum müsaitse içeri girilir. Ama bazen
de aşağıdaki manide olduğu gibi sevgili uyuyakalır ve aşığın zor duruma
düşmesine sebep olur.
Gece vardım gapıya Çitten
aldım çangalı
Yar
uyurdun uyurdun Dayadım
penceriye
Açmadın gapıları Ela
gözlü sevdüğüm
Beni ele duyurdun. Al
beni içeriye
Kaçma
, kaçırma gibi eskiden bu yörede çok rastlanan olaylar ve bunlara karşı halkın
tavrı hemen bütün yönleriyle manilerde yer alır.
Daştı dereler daştı
Daşın başından aştı
Ne ağlarsın Hayriye Gızın gocaya kaştı
Birer sevda elçisi diyebileceğimiz maniler, bazen de
yine sevgiye bağlı tehditlerle dolar taşar.
Yaylıya gideceğim Ormanda
gara yemiş
Yollara gona gona Dalları yere eğmiş
Alacağım gız seni Gidemezsin
gociya
Başına vura vura Gabirimi
görmemiş
Silah sahibi olma, silah
taşıma, silah atma bu bölge insanı için vaz geçilmez bir tutkudur.
Birçok mani tabanca veya tüfek sözleriyle başlar
veya daha önce örnek olarak verdiğimiz bir manide gorüldügü gibi silahın
markası ile övünülür,
İzin ver
babacığım
On beş fişek atayım
Bize nazar değmesin
Sevgülümle yatayım
Bugün pek fazla
görülmezse de, eskiden erkek ve kızlar daha çocuk denecek yaşIarda
evlendirilirlerdi. Hele, iş, yapacak kimselere duyulan ihtiyaç yüzünden küçücük
erkek çocukların, kendisinden yaşça çok
büyük kızlarla evlendirilmeleri sonucu ortaya çıkan problemler ve doğurduğu
birçok olumsuzluk da manilerde sık sık işlenmiş ve bu işe teşebbüs edenler bir
nevi uyarılmıştır.
Fındığın çalısını
Gırarlar yavrusunu
Gücükten
evlenenin
Alırlar garısını
Aile ve aile fertleri
birçok yönleriyle manilere konu olur. Ama manilerde en çok kaynana ve gelin
ilişkileri ve bunların birbirine karşı besledikleri
olumsuz duygular işlenir. Kendi evinin sultani olmak isteyen gelin, sürekli
olarak kaynanasından kurtulmanın çarelerini arar. Sonunda kocasına artık bu birlikteliğin sona ermesi
gerektiğini mani ile anlatır:
Pazardan alacağım
Basmanın kelebini
Çekemez oldum yarim
Ganyana sitemini
Kaynakça:
- Giresun Kent Kültürü- Giresun Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları/